The Village – Köy

Dikkat! Bolca "Spoiler" içerebilir!
-->

Geçen gece Korkunç bir Film 4’e denk geldim. Malum film çekildiği dönemdeki mevcut filmlerde dalga geçmekte. Dalga geçtiklerinden biri de yazımıza konu olan “Köy” filmi.
Üniversitedeyken “hadi bir korku filmine gidek” konulu gezimiz sırasında izlediğimiz filmle açıkçası o zamanlar baya dalga geçmiştim. Ancak hızlandırılmış olarak yeniden izleyip akabinde üzerine düşününce derinliği ve anlatılmak istenenler idrak ettim, yazmaya karar verdim.
Öncelikle merak edenler, konuyu okuyayım, fragmanı izleyeyim diyenler buyursunlar: http://www.sinemalar.com/film/1201/koy

The Village - Köy Afiş

Başta da söylediğim gibi korkmak üzere gitmiştik. Açıkçası sonuna kadar izleyince ufaktan bir hayalkırıklığıyla beraber ciddi bir şaşkınlık yaşamıştım. Ancak üzerinden bi 8-10 yıl kadar geçtikten hele hele geçtiğimiz yaz başında olan olayları ve seyrini gördükten sonra tekrar izlemek ve hatırlamak filmin hikayesi, fikri üzerinde tekrar düşünmeye sevk etti.
Buradan sonrası bolca “spolier” içerir şimdiden söyleyeyim.

Efendim film 1800 lü yıllarda bir köyde geçtiği sanılarak başlar. Yani kıyafetler, yaşayış tarzları o yılları andırmaktadır. Elektrik ve her türlü teknolojik cihaz yoktur, buharlı makine bile yoktur o derece. Bi ara “Amish mi la yoksa bunlar” da dediğimi hatırlıyorum.

Neyse kasabadan çıkmak yasaktır ve mesela kırmızı giymek ya da kullanmak yasak gibi kuralları vardır. Ayrıca köyü terk etmek de yasaktır. Dışarıdan da kimse köye gelememektedir. Çünkü köyün dışındaki yaratıklarla bir anlaşma yapılmış, birbirlerinin sınırlarına saygı gösterilmesi konusunda anlaşılmıştır. “Bahsetmediklerimiz, söz etmediklerimiz” diye adlandırdıkları bu ezeli düşman ara ara anlaşmayı bozup, köy halkına yoklama çekmektedir. Bu korkular dışında köy halkı mutlu mesut yaşamakta, suç işlemeden hayatlarına devam etmektedirler.

Buraya kadar “bahsetmediklerimiz”in geliş gidişlerinin gerginliği sürüp giderken “ne saçma film” demiştim. Ancak filmin derinliği köyün deli oğlanının yine köyün görme özürlü kızının sevgilisini bıçakmasıyla su yüzüne çıktı. Aslında film günümüzde geçmektedir.

Yakınlarını bireysel silahlanma ve çeşitli şehir suçu sayılabilecek gasp vs suçlara kurban veren varlıklı kişilerin bu durum bir daha başlarına gelmemesi için bir milli parkın derinliklerin kurdukları yaşamı anlatıyordu aslında. Tek kurtuluşun teknolojiden ve tabii vahşi kapitalizmden uzak kalmak olduğuna inanan bu kişiler, kurdukları yaşamın da bozulmaması için sanal korkular ve tehlikeler yaratmaya çalışmışlar.

Tabii ilk izlerken çok saçma gelen bu sanal korkular konusunu şu an içinde yaşadığımız siyasi ortam üzerinde tekrar değerlendirince film daha bir anlam kazandı.

Ortak düşman ya da var olmayan bir tehlike yaratarak korkuyla insanları idare etmeye çalışmak. Sanırım filmi de şu anı da bence en iyi tanımlayan cümle budur. Bu korku kimi zaman “bahsetmediklerimiz”, kimi zaman “dış mikraklar”dır. Yönetenlerin toplumu belki korumak, bir çok da manipule ederek kendi istediklerine yönlendirmek için kullandıkları en önemli silah.

Ha filmin sonuna gelirsek, kızın sevgilisini kurtarmak için isyanı ve hep korkuyla bahsedilen kasabalara gitmesiyle sonuçlanıyor. Ne kadar korunursa korunsun, kaçınılan suç işlendi. Deli oğlan diğer yakışıklıyı vurdu ve korku ile yönetilirse yönetilsin sevgi galip gelip sınırların dışına çıkıldı.

Benim bu filmden çıkarttığın sonuç şudur: Korku ile kitleleri dizginleyebilirsiniz, belki bir süre için. Ancak eninde sonunda toplumların taleplerinin önüne geçemez ve bir zaman sonra boyun eğmek zorunda kalırsınız. Hele ki sevgi varsa hiçbir korku sevgiyi yok edemez. Yönetenlerin de yönetilenleri korkuyla değil sevgiyle kucaklamaları gerekmektedir.

Toplumlar sevdikleri liderleri / insanları yüzyıllar boyu anar, heykellerini diker, destanlarda, şarkılarda başrolü verir. Korktuklarını ise ilk fırsatta devirip lanet etmeye başlar.  Bunu da unutmamak lazım, dünya bugünlük değil…

Comments are closed.