Gündem malum, tek eğlencemiz de Netflix. Hal böyle olunca bol bol film izliyoruz. Biliyorsunuzdur, Netflix ülkemizde en çok izlenen ya da profilinize en uygun filmleri öneriyor. Türkiye‘de de en çok izlenenler arasında yer alan bu İspanyol yapımı korku, gerilim ve bilim kurgu temalı filme biz de bir göz atalım dedik.
Detaylı bilgi: IMDB The Platform
Biraz fikir vermesi açısından buyurun önce fragmana alalım sizi.
Film detaylarına geçmeden önce belirtmeliyim ve uyarmalıyım ki bir hayli mide bulandırıcı sahne var. Özellikle yamyamlık mevzusu çok rahatsız ediyorsa çok sıkıntılı sahneler mevcut.
Film Küp ve benzeri filmlerde olduğu gibi kapalı bir mekanda geçiyor ve kahramanlar bu kapalı mekanda bilinmeyen bir sürede çilelerini doldurmaya çalışıyorlar.
Temalardan biri aslında ekonomi bilimini özetleyen iki ifade: Kıt, sınırlı kaynaklar ve sınırsız ihtiyaçlar (aslında arzular ve talepler). Kaynakların gözle görülür şekilde sınırlı olduğu bir kapalı mekandaki insan davranışları nasıl olurdu?
Mantık çok basit, bir sürü kat var, her katta iki mahkum – ya da iki katılımcı adına her ne derseniz- sadece tek öğün yemek var, o da yukarıdan inen bir platform üzerinde sunuluyor.
Ancak sıkıntı şu ki bu platformdaki sınırlı sayıdaki yemek alt katlara indikçe doğru olarak azalıyor ve tahmini olarak 50. kattan aşağısına herhangi bir yemek kalmıyor.
Ama platforma konan yemekleri bir görseniz bir kuş sütü eksik. Eskilerin mükellef sofra (tam tekmil, eksiksiz) dediklerinden.
Her katta iki kişi var demiştim ya bu kişiler aynı katta bir ay kaldıktan sonra ay sonunda farklı bir kata geçiriliyorlar rastgele. Eğer bu iki kişiden biri bir nedenden sonra ayrılırsa, ölürse mesela, başkalarıyla eşleniyorlar. Her ay sonu tam bir kumar gibi, bazen yemeğin bol olduğu üst katlarda bazen de bir şeyin bulunmadığı alt katlarda uyanabiliyorsunuz.
İşte yemeğin ulaşmadığı alt katlarda kim daha güçlüyse diğerini kelimenin tam anlamıyla gerçek anlamda yiyor :(
Bu yamyamlık sahneleri insanın içini bir hayli bulandırırken üst kattakilerin alt kattakileri hiç düşünmeden sınırsızca yemeleri, alt kattakilerin da üs kattakileri suçlayarak birbirlerini yok etmelerini izliyoruz.
Aslında film, şu anki dünya düzenini ve insanların birbirine yaklaşımını çok net bir şekilde özetliyor. Dünyanın güzel ama sınırlı kaynakları o platformdaki gibi insanların katmanları arasında hareket ederken, hiçbir katman kendinden aşağısını düşünmeden sadece kendini düşünerek tüketmeye devam ediyor.
Alt katmandakiler ise üst katmana gidecekleri günü hayal ederken ve üst katmandakileri suçlarken oraya geldiklerinde kendileri de aynı şeyleri yapmaktan geri kalmıyor.
Ve bunu da normalleştirmek için alt katmandaki geçirdikleri günleri ve çileleri öne sürüyorlar.
Film, bu gibi kanayan ve hiç bir zaman düzelmeyecek insan içgüdü ve davranışlarını çok güzel özetlerken bir kurtarıcı işlenmesi ve bu kurtarıcının Mesih olarak adlandırılması enteresan geldi. Biraz da İsevilik propagandası gibi geldi bu nokta bana.
Bu film, şüphesiz bir çok imge ve alegoriler içeriyor bence. Bunların üzerine benim yorumlarım da şöyle:
Mahkumlar, dünyaya düşen insan oğlu, rütbe vs nin ise bu dünyada edinilmeye çalışılan mal, mülk, makam, rütbe, her türlü edinim vs. Katlar ise insanlar arasındaki sınıflar, ülkeler, toplumsal katmanlar, her ay kat değişimi insanın hayat yolculuğundaki belirsizlikle hayat şartlarındaki değişimler. Platformdaki yiyecekler ise Tanrı’nın insanoğluna gönderdiği nimetler. Filmin sonuna doğru yukarı yiyecek geri göndermekten bahsediyor. Bu da bence Tanrılara sunulan kurbanlar. Ancak sonunda olduğu üzere, kurban, gönderilmek yerine umutun yaşatılması için kullanılıyor.
Tabii bunlar benim yorumlarım. Ancak düşüncem şu ki sadece sistem eleştirisi yapıp Mesih tarafından kurtarılacağımızı işlemek bence bir bilim kurgu filmi için yeterli değil.
Ha bir de şunu sevmiyorum bu tarz filmlerde. Mesela bir rütbe, derece gibi bir konudan bahsediliyordu ancak bunun ne olduğunu oraya gönüllü girenlerin neden girdikleri hiç bir zaman anlaşılamadı. Anlıyorum, bunu seyirciye bırakmak istiyorlar ancak birazda olsun bahsetseler çok daha anlamlı bir hale gelecekti.
Ucu açık olmak izleyiciye yeni ufuklar açarken azda olsa bir konu çerçevesi çizmek ve bazı nedenler vermek bence daha iyi. Amaç belki de bilim-kurgu filmi yapmak değil felsefik bir eser bırakmak, bilemiyorum.
Neyse toparlamak gerekirse, “sistem, insan açgözlü” gibi eleştiri ihtiyacınız, “ne olacak bu insanlığın hali” konulu sorular varsa kafanızda, izlenesi bir film. Ama tavsiyem şu ki çok tok karnına ya da yemek öncesi izlemeyin.
İyi seyirler.