Eski günleri özledim, yaşlanıyorum sanırım. Hani kimsenin kimseden haberi olmadığı, kimsenin kimsenin o an nerede olduğunu bilemediği, randevu verildiği zaman son dakikada değişiklik yapılamadığı için iptal edilmediği, önemli günlerde insanların birbirini aradığı ya da kutlama gittiği, bi kaset aldığımızda sonuna kadar dinlediğimiz, defalarca dinlediğimiz zamanları.
Çok iyi hatırlıyorum annem bir kaset alıp geldiğinde törensel br havayla kasetçalara takar günlerce can kulağıyla dinlerdik. Çalan şarkıyı ileri sarmaya bile kıyamazdık. Mesela Barış Manço’nun “Değmesin Yağlı Boya” kasetini (o zaman album denmezdi :) ) hala saklarım. Şimdi ise o kasetteki parçaları bilsayarımdaki binlerce parçadan sadece biri.
Eskiden fotoğraflar özene bezene çekilir, evlerin başköşesine konur, biraz fazla var ise süslü püslü kalın kapaklı albumlere konur, bir hazine edasıyla saklanırdı. O fotoğraflara en değerli kişileriniz girer, bakar bakar o gün hatırlanırdı. Şimdi ise bilgisayarımda 15000’e yakın bilgisayar içinde kayboluyorum ama hiçbirine gereken değeri veremiyorum.
Eskiden insanların birbirinin hatırını sorar, bayramda özel günlerde kart atılırdı. Düğün davetiyeleri elden ya da posta ile gelirdi. Sonra telefonla kutlamalar başladı, ev telefonundan ev telefonuna. Arkasından mesaj saçmalığı geldi. Destansı mesajlar gelmeye başladı 160 karakterden mütevellit. Şimdi ise doğum günleri, bayramlar sosyal mecralar kulanıyor, düğüne oradan davetiye atılıyor. Neredeyse büyüklerin elleri de oralardan öpülecek.
En bi Twitter çıktı, an be an takip edebiliyoruz herkesi. Özlü sözler, komik videolar, anlık ruh halimizi yayınlıyoruz. Bi de bunlar yer bilgisi geldi Foursquare ile. Şu an şuradayım, buradayım.
Genel resme bakarsak herşey süper, bilgiye erişim hızlı, kim nerede ne yapıyor, ne hissediyor biliyoruz. Ama bu kadar bilgi yığını bi işimize yarıyor mu bilemiyorum. Sanki sosyalleşirken daha çok yanlızlaşıyoruz. İnsanı insan yapan noktalardan birini kaçırıyoruz, yüz yüze iletişim, sesli ve görsel temas. Parlak ekranların üzerinde dönen yazılar bizi ne kadar biz yapar. Umarım insanoğlu bu sosyalleşme adı altındaki yanlızlaşmaya bir çare bulur, yoksa korkarım bu gerçek insanlığın sonu olabilir… Zira kendi ellerimizle toplum olmayı, gerçek sosyal hayatın sonunu hazırlıyoruz…