Yaklaşık dört ay önce başladık Emakina Talks oturumlarına. Ben de -nacizane- organize edenlerinden biriydim. Çok keyifli oturumlar izledik, hem teknik hem de teknik olmayan konularda mesela Japonca gibi. Tabii her cuma bir araya gelip kaynaşma fırsatı bulduğumuz bu etkinlikler, salgın nedeniyle bir süreliğine durmuştu.
Ancak bu sefer “Online Emakina Talks” adıyla yeniden canlandı. Geçen haftaki konumuz ise blogger ve sevgili iş kardeşim Öykü‘nün sunduğu “Minimalizm ve Sıfır Atık” idi.
Kısaca özetlemek gerekirse minimalizm, bir sanat akımından doğup sadeliğin günlük hayata hakim olmasına dayanan bir felsefe. Nasıl olur, nedir, nasıl yaşanır diye uzun uzun anlatmayacağım, zaten Öykü çok güzel ve detaylı anlatmış, buyrun buradan: Minimalizm Yolculuğum
Sıfır atıkla ilgili de çok güzel yazıları mevcut: http://oykuden.com/category/sifir-atik/
Yazılarında teorikten ziyade pratiğe döktüğü kısımları anlatması çok değerli tavsiye ederim. Sunumda da çok güzel özetledi kendileri konuyu.
Sunumu dinlerken düşündüm de aslında minimal olmak ve olabildiğince az atık üretmek, son yıllarda benim de ilgimi çeken ama adını tam koyamadan hayatıma kattığım konular.
Sadece ihtiyacın olanları al, gereksiz her şeyi hayatından çıkar, doğaya saygı duy diye basitçe özetleyebilirim bendeki yansımalarını. Bunları düşünürken sunumda da dile getirdiğim bir soru aklıma düştü:
Peki Coronovirüs’ten sonra son dönemlerde yükselen bu iki konu güncelliğini koruyabilecek mi? Ya da hangi yöne evrilecek?
Sıfır atıktan başlayalım.
Konu ne, olabildiğince az atık üretmek, gerekirse yeniden yeniden kullanmak. Mesela kahve dükkanına kendi bardağınla gitmek, tek kullanımlık ürünlerden olabildiğince uzak durmak gibi gibi.
Son günlerdeki olaylardan sonra marketten bile gelince artık tüm paketlere atmaya başladık, maske, eldiven gibi tek kullanımlık ürünler nereyse patladı. Uzun bir süre bir çok kimse yenilenmiş ya da temizlenmiş bir ürünü almaya cesaret etmeyecek, bence ikinci el ürünlerde de satışlar -letgo’dan mesela- bir hayli düşer. Bir de sınırsızca kullandığımız temizlik ve anti-bakteriyel ürünlerinin doğaya ve kendimize yaptığı ya da yapacağı zararları düşünmeden edemiyorum.
Bir de pozitif tarafına bakalım, yüzlerce ton yemeğin israf olduğu abartılı ve gereksiz serpme kahvaltılar bir süredir yok. Dışarıda yemek bir hayli azaldı. İnsanlar artık ekmeklerini bile evde yapıyorlar ve inanıyorum ki gıda israfı önemli ölçüde azaldı.
Maske vs dedik ama dışarıda yemek yemek olmayınca, tek kullanımlık ürünlerde bence ciddi bir azalma olmuştur. Giysi gibi aslında fazlasına ihtiyaç duymadığımız ancak sosyal statü sembolü olarak edindiğimiz ürünlerde de ciddi bir düşüş vardır. Tabii evde dışarı çıkar gibi hazırlanıp oturmuyorsanız :D
Bu noktaları düşünce sanki korona’dan sonra sıfır atık konusunda seyir iyi yönde. Ancak insanlar önceki yaşamlarına dönünce çılgınca sağa sola saldırmazlarsa…
Peki Minimalizm?
Minimalizm ya da başka hangi hayat felsefesini derseniz bence ilk gideceğimiz yer, Maslow dayının ünlü teorisi, Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisi ya da daha bilinen adıyla Maslow İhtiyaçlar Piramidi.
Tam özeti yukarıdaki görselde. Şu an ilgilendiğimiz kısım ise piramidin en üstü, “kendini gerçekleştirme”.
Bu ne demek? Kabaca özetlemeye çalışayım:
Karnını doyurdun, sağlıklısın, uykun yerinde. Fizyolojik ihtiyaçların tamam, evinde otururken kafana uçak ya da bomba düşmüyor, güvenlik de cepte.
Sohbet edebileceğin, iki lafın belini kırabileceğin dostların var, “anne akşam ne yemek yaptın” ya da “sevgilim, günüm kötü geçti” diyebiliyorsun. Sevgi var yani.
Bir ortama girdiğinde “hoş geldiniz” deyip buyur ediyor diyorlar, yaptığınız ufak bir hatada patronunuz “senin yapacağın işe kakayım” diye küfretmiyorsa saygınlık kısmı da tamam.
Şimdi sırada ne var, işte sıra felsefik ihtiyaçlarda. Bu noktada durum hemen bir not düşeyim, bu piramit bence günümüz ya da son 1-2 yüzyıldaki insan profili için geçerli. Yani bir fıçıda yaşarken “Gölge etme başka ihsan istemem.” ayarı verebilen Diyojen‘den bahsetmiyoruz :D
Ne diyorduk, minimalizm de diğer modern yaşam akımlarında olduğu gibi bu piramidin üst katlarına ulaşabilen toplumlar ve bireylerde daha yaygınlaşıyor.
Bu arada konu salt para değil. Deli parası olup bu basamakları tırmanamamak da çok mümkün. Şaşaa ve gösterişin toplumsal bir saygınlık kriteri olması ise durumu daha bir karışıklaştırıyor. Bu piramide bütünsel olarak da bakmak gerekebilir. Neyse derin bir konu.
Biz odağımıza geri dönelim. Dedim ya basamakları tırmandık ya da bütünsel olarak kendimizi tamamladık. Artık hayat tarzınızı sorgularken minimalist olup hayatınızdaki tüm gereksiz ya da depoladığınız tüm herşeyi çıkarttık.
Pat diye de karantina oldu ve yapmam dediğimiz stoklamayı yapmak durumunda kalmaya başladk. Ha bi de piramitin en alt tabanı kaygan hale gelmeye başladı. Artık kendimi gerçekleştirmekten önce varolma mücadelesine daldık. İşte bu noktada minimalist kalmaya devam edebilecek miyiz?
Daha korumacı, daha çok stoklayarak, kendimizi toplumdan soyutlayarak daha çok şeye değer vererek bundan vaz mı geçeceğiz?
Yoksa tam tersine bu olaylarla beraber hayatımızdaki tüm gereksiz şeyleri ve abartıları çöpe atıp gerçekten toplumsal olarak da minimalizme daha çok mu sarılacağız?
Benim isteğim ikincisi olması yönünde ancak bunu zaman gösterecek. Belki de Maslow’un piramidi bile tekrar oturup düzenleyeceğiz.
Corona’dan Sonra göreceğiz…