Alef [Yorum]

Dikkat! Bolca "Spoiler" içerebilir!
-->

Üniversitedeyken arkadaşlarım düzenli olarak dizi izlerken nedense benim hiç ilgimi çekmedi. O dönemde de tek izlediğim dizi, çok sonra da olsa Lost olmuştu.

Şimdiler de ise eve kapanmaktan dizilere sarmaktan başka bir çare kalmadı. Dizi izlemenin bence en büyük avantajı, “hadi bakalım şimdi hangi filmi izlesek” derdinin olmaması. Allah’ım başka dert verme! :)

Pandemi döneminde bir çok diziyi izledik, Aşk101, Masum, Into the Night, The 100 (bir kısmı) vs vs. Sıra geldi Alef‘e. Normalde Netflix üzerindeki yapımlardan gidiyorduk ancak övgüleri okuduktan sonra bir ay için BluTV’ye de fırsat tanıyalım dedik.

Son bölümü izledim, hemen yazmak istedim.

Öncesinde göz atmak isterseniz, işte fragmanı:

Başrol oyuncuları Kenan İmirzalioğlu ve Ahmet Mümtaz Taylan’dan keyifli bir kamera arkası röportajı da burada:

Bildiğim kadarıyla gizemsel (mistik) polisiye türündeki ilk Türk yapımı olan Alef’in konusu ise şöyle:

Osmanlı ve İslam Tarihi’nden izler taşıyan dizide, genç ve hırslı dedektif Kemal ile tecrübeli ortağı Settar, İstanbul’da işlenen gizemli bir seri cinayet vakasının peşine düşer. Hem kişisel hayatları hem de olaylara yaklaşımlarıyla birbirine tamamen zıt bu ikiliye, bir üniversitede öğretim görevlisi olan Yaşar da katılır. Ekip, cinayetleri çözmeye çalışırken buldukları her delille yüzyıllar boyu saklı kalan bir sır perdesini de aralar. Bu sır açığa çıkmaya yaklaştıkça, her bir karakterin geçmişinin hayaletleri de ortaya çıkmaya başlar.

BluTV

İnce detaylar için de Onedio‘ya bir göz atabilirsiniz.

Oyuncu kadrosuna göz atalım biraz da:

Kenan İmirzalıoğlu

Kenan İmirzalıoğlu, adamım ya. Tamam, çok bir karakter oyuncusu değil. Ağır abi, racon kesen vs rollerde genellikle ama bence hakkını veriyor. Deli Yürek’teki oyunculuğundan da kat kat önde. Ezel’de ve Mehmed Bir Cihan Fatihi‘nde de çok beğenmiştim, gerçi Cingöz Recai filmi zamanında gömmüşüm ama neyse. Dizide de üzücü olaylar sonrası vatana geri dönen Kemal rolünde keyifle izledim. Geçmişi beraberinde taşıyan ve sanrılarla sarmalanmış hayatını sırtlanmış ama işine de dört elle sarılmış profili çok başarılı bir şekilde yansıtıyor.

Ahmet Mümtaz Taylan

Teşkilatın en sağlam adamıyken oğlunu garip bir şekilde kaybetmesinin ardından dağılan Settar başkomiseri canlandıran Ahmet Mümtaz Taylan‘ı pek severim. Hele ki en son Ölümlü Dünya’da izlemiştim. Bu role de tam oturmuş.

Melisa Sözen

Diziye sanki hiç alakası yokmuş gibi giren ama “la kesin bu ablada bi numara var” dediğim, İslam Tarihi Doktoru Yaşar karakterine hayat veren Melisa Sözen de gizemin hakkını vermiş. Açıkçası hangi rolde görsem hep bir hüsrana uğramış insan hissiyatı uyanıyor bende. Yılmaz Erdoğan’ın “hüsran çok sanat müziği bir kelimedir” lafı geliyor aklıma…

O açıdan aldatılmış, yıkılmış, akabinde de dünyayı yakmaya niyetlenmiş ama olanlardan korkmuş bir profile çok uymuş bence.

Ercan Kesal

Hükümet Kadın’la tanıyıp Çukur’la beraber çok sevilen Ercan Kesal, gerçek hayattaki mesleğiyle yani Doktor Kinyas olarak çıkıyor karşımıza.

Müfit Kayacan

İlk defa Aykut Enişte’de tanıdığım sonrasında da Aşk101’de Müdür Necdet ve Cinayet Süsü’nde yaşlı görgü tanığı ile karşımıza çıkan Müfit Kayacan tam bir karakter oyuncusu. Neden bu kadar geç tanıdığımızı bilmiyorum ama girdiği her rolün hakkını fazlasıyla veriyor. Dizide de Adli Tıp Doktoru Arap rolüyle karşımıza çıkan Kayacan, tıbbı terimlerle bezeli bence bir hayli zor metni su gibi, sanki gerçekten o işin içindeymiş gibi bir rahatlıkla akıtıyor. Hele ki aradaki aforizmalarıyla bir anlığına seyirciyi allak bullak edebiliyor. Hafiften de sıyırmış bir karakter.

Dizinin oyuncu kadrosu bir hayli sağlam ancak ne yazık ki tek tek detaylandırmak mümkün değil. Ama kimler yokki:

  • Çukur’dan tanıdığımız Berkay Ateş
  • Ferhunde Hanımlar ve En son babalar duyar’ın baş rolü Hatice Aslan,
  • Kurtlar Vadisi’nin tombalacısı Haldun Boysan,
  • Öyle bir geçer zaman ki dizisinde ensesi kalın dayı Ekrem Tatlıoğlu olarak izlediğimiz ve genellikle karanlık karakterlerin mdavimi Osman Alkaş,
  • ve Ece Dizdar, Rıza Akın, Muttalip Müjdeci, Stefani Su Çağlar, Orçun Oran, Sinan Helvacı, Ayşegül Uraz, Kıvanç Baran Arslan, Erdem Kaynarca

Şimdide gelin dizide bolca geçen konulara hızlıca bir göz atalım

Kalenderîlik (Kalenderîler)

Malum dizide bir seri katil var. Katilin de öncelerde Mevleviler arasında gizlenmiş ve artık karanlık olarak nitelendirilen Kalenderi tarikatının bir nevi intikamını almaya çalıştığı düşünülüyordu.

Zikir Sahnesi

4. bölümün başında Kalenderi dergahının o dönemki (Eylül 1656) şeri makamın emriyle halk tarafından zikir sırasında yakılışlarını izliyoruz. Açıkçası oldukça etkileyici bir sahneydi, tekrar tekrar izledim. Sahne içinde seslendirilen “Zahid bizi ta’n eyleme” eserini de pek severim…

ve yangın

O sahnenin öncesinde Mevlevi Postnişini (ya da önde gelenlerinden biri) Şeyhülislam olduğunu tahmin ettiğim kişiden Kalenderilerin kovulmasını isterken, Haydarîler ve Hoca Bayram Veli‘nin tarikatı Bayramîlerden de dert yanar.

Kalenderîler, mala, mülke ve şöhrete önem vermeyen, toplumdan önemli ölçüde kendilerini tecrid etmiş, kanaat anlayışına sahip bir topluluktu. Kalenderilik, yaşadığı toplumun nizamına karşı çıkararak dünyayı kaale almaya değer görmeyen ve bu düşünce tarzının günlük hayat ve davranışlarıyla da açığa vuran tasavvuf akımıdır.

Wikipedia – https://tr.wikipedia.org/wiki/Kalenderilik

Kalenderilik, Mevlevilik gibi Farsi yani İran kökenli. Dolaylı olarak da ilk Farsi müslüman olan Selman-ı Farisi‘ye kadar gidiyor kökleri. Farisi ismi tanıdık geldi değil mi? Evet, İslam’ın ilk 4 savaşından olan Hendek Savaşı’nda Medine etrafına hendek kazmak onun fikriydi.

Kalenderiler, Osmanlı’nın ilk dönemlerinde hatta İstanbul’un Fethi sonrasına kadar devletle bir şekilde geçinirken sonrasında büyük isyan hareketlerini (özellikle Celali isyanlarına) katılmışlar hatta düzenlemişler.

Bir tanesi de bir hayli ünlüdür, Şeyh Bedrettin İsyanı. Cem Karaca’dan dinliyoruz:

Cem Karaca – Şeyh Bedrettin Destanı

Devletle mücadeleleri ve toplumsal uyuşmazlıkları sonucunda Bektaşiler, Mevleviler ve Aleviler arasında eriyip gitmişlerdir, ya da saklanmışlar…

İsmail Maşuki

Demiştik ya dizide de bahsedildiği üzere, Kalenderilik, Bayramilik gibi Sünni inanışla bir şekilde ters düşen tüm tarikatlar ve topluluklara karşı o dönemki yönetim sert davranıyordu.

Bi’dat ve küfr ile suçlanan ileri gelenler de bir bir nasibini alıyordu. İsmail Maşuki de Kanuni Sultan Süleyman döneminde idam edilen 4 ileri gelen şeyhten biridir. (Diğerleri Molla Kabız, Şeyh Muhyiddin Karamani, Bosnalı Hamza Bâlî)

Dizide, seri katilin Maşuki’ni tasavvufi olarak bir birine düşen takipçilerini yani Maşukilerin intikamı için de yapmış olabileceği düşüncesi gelişiyor zamanla.

Bu arada Maşuki’nin yargılanması ve infazı Muhteşem Yüzyıl dizinden işlenmiş buyurun:

Alef nedir?

Alef, İbrani alfabesinin ilk harfi.

  • Kiril ve Latin alfabesindeki A,
  • Yunan alfabesindeki Alfa,
  • Arap alfabesindeki Elif gibi ilk harf.

Bir çok anlamı var ancak dizideki kullanıldığı ise, “gökyüzünün yeryüzüyle birleştiği yer”. Yani bir anlamda ufuk… Seri katilin mensubu olduğu tarikat. Ama bu tarikata neden ibrani alfabesinden bir harf ve anlamı seçilmiş onu tama çözemedim.

Bu arada daha önce dikkat etmemiştim ancak şimdi dikkatimi çekti. Yukarıda saydığım alfabelerin dizilimleri aşağı yukarı aynı ve ilk harflar a ve b sesleriyle başlıyor. Tabii dil bilimciler sonrasında bunları bu şekilde düzenlemiş olabilirler, bilen varsa bilgilendirirse süper olur.

Yok tarihsel olarak böyle düzenlenmişse, ortak coğrafyanın ortak aklın eseri. Ne kadar birbirimizi anlamasak da artık…

Toparlamak gerekirse hem konusu ve konu örgüsü, efektler, makyajlar, görüntü ve çekimler ile oyuncuların performanslarıyla enfes ve soluksuz bir dizi izledim. Yabancı örneklerinden hiç de geri kalmayacak bu dizinin umarım yeni sezonları da olur.

Comments are closed.