Bir önceki Niğde – Ankara – İstanbul bişeygeni yazımızda görüldüğü üzere çok hareketli bi hafta geçirdik. Birazcık daha şansımızı zorlasak Ankara’da uyanıp, İstanbul’da öğle yemeği yiyip, İzmir’de günü bitirecektik, ama nasip değilmiş, yazınki “Anadolu Yolları” yazımı okuyanlar buna benzer bir açılımı denediğimi bilirler. Neyse bu kadar koşturmaca ve üstüne grip salgını kolkola girerek beni alt etmeyi başardılar. En son 2005 nisanında bu kadar hastandığımı hatırlıyorum. Çarşamba günü geldim ama ateşler içerisindeyim. Hadi geçer, koymaz bu bana, kesseler acımaz modunda takılırken cuma sabahı artık doktora gitmenin gerektiği gerçeği ile yüzleştim. Cuma sabahtan aile hekiminin yolunu tuttum ama benim aile hekimim gülbahçe’deymiş, “olsun misafir olarak muayene olurum” planları yaparken balçovadaki aile hekiminin hemşiresi bu fikrimi hiç de sıcak karşılamadı. Ink mınktan sonra bilmem ne aile hekimliğine gitmemi tavsiye etti, benim “beni misafir olarak bakmak zorundasınız” çıkışıma “benden selam söyle bolu beyi”ne bakışı ve terslemesiyle karşılık verdi. Ben de kös kös şirketin yolunu tuttum. Ateşlilik halimin devamında ofisteki işleri yoluna koyup çıktık, bindik otobüse, tam hareket edip okulu yeni terk etmiştik ki, ben anahtarımı ofiste unuttuğumu farkettim. Alperen’den anahtarı alıp indim, otostop vasıtasıyla geri döndüm, tabii sırtımda ve elimdeki çantalarımla beraber. Anahtarı alıp tekrar yola düştüm, saat tam 17.00’de torbalıya vardım. Hızlı adımlarla aile hekimlerinin olduğu eski sağlık ocağına yöneldim. Saat: 17.05’de vardığımda kimsenin olmadığını farkettim. Ha bu arada ateşten midir çok zeki olduğumdan mıdır nedir gaziemir tansaştan da bi dünya şey almıştım, haftasonı evdeyim ya, yerim hesabına. Bi de o yüklerle yürüdüğüme mi yoksa 5 dakika geçirmeden eve kaçan doktorlar sonucunda kalakaldığıma mı yanayım bilemedim. Geri yürüdüm, torbalıdaki özel polikliniğe gideyim bari diye. Yürüdüğüm yolun yarısında olması gereken poliklinik de taşınmış, hayde dolmuşa bindim yeni mekana gittim. Hemen başımı vurdum, bağkurluğum 8 aydır ödüyorum falan kar etmedi, bi de sağlık yardımının aktif edilmesi gerekiyormuş, neyse verdim parayı acile aldılar. 38,5 derece olarak ölçülen ateşim düşürülmesi için doktor serum kararı verdi ve antibiyotik verdi. Saate baktım saat 18 olmuş. Eczaneler kapanır, ben şuracıktan -hemen yanındaki eczane- ilaçlarımı alayım diye davranırken ben hemen yakalayıp serumu verdiler. Serum bitti, 18,50 sularında, ateşim düşmüştü çok şükür normal değerlere. Çıktım tabii, eczane kapmış, nöbetçi eczane: torbalıdanın öbür ucunda. Of allahım herşey mi ters gider. Bekle allah bekle dolmuş gelmez, elim kolum bi sürü eşya dolu. Neyse güç bela eczaneye ulaştım, ilaçlarımı aldım, eve gidecem ama ne mümkün bizlere daha iyi bir torbalı vaad eden kısım kısım, 32 kısım tekmili birden, tüm yardım timsali partilerimizi ulam ulam meydana dökülmüş, seçim arabalarından insanı sağır edecebilecek kadar gürültülü seçim şarkıları. Bir yarım saatimi de bu mükemmel olaya harcadıktan sonra nihayet saat: 20 sularında evime ulaşabildim. Bu olaydan çıkarabilecek dersler, bu ülkede hasta olma, grip bile olma ya da çok paran varsa ol, velevki sözümü dinlemedin hasta oldun, aile hekimleri var diye güvenme kendi aile hekimin neredeyse direk ona git. Eğer seçime yakın bir dönemdeysen sakın hastalanma, çok düşünceli partilerimizi bu şehirde insan mı var diye düşünmeden bizi nasıl rahat ettireceklerini bangır bangır anlattıkları için kafa dinleme, dinlenme diye bir şey söz konusu olamaz. Neyse çok şükür atlattım, hastalığın yorgunluğunu atlamaya çalışıyorum.
Çok ateşli bir yazı!!!
-->