Herşey ODTÜ’de Genç Girişimciler Topluluğu tarafından düzenlenen kariyer haftasında konuşmacı olarak AVEA tarafından davet edilmemizle başladı. Malum AVEA sponsorluğunda düzenlenen “Hayatımın Fikri”nde hayatımızın zikrini gerçekleştirmiştik, bu olaya istinaden orada bulunacaktık. Oradan da bu yılki yarışmayla başlayan yönderlik programı çerçevesinde değerli yönderimiz Cüneyt Bey’le görüşmek üzere İstanbul’a geçecektik. Ben de dedim ki kendi kendime ben buradan kaçarım gider bu kez harbiden karagümrüğü yakarım, yok pardon o şarkı sözüydü, heheh. Neyse işte dedim ki kendi kendime hazır Ankara’ya kadar gitmişken bir Niğde yapam, anamları da görem. 13 Mart mübarek cuma günü bindim uçağa, kondum Angara dolaylarındaki Esenboğa havameydanına. Az sisliydi, ha bi de uçak kalkarken ve inerken, kanat üzerindeki 3 sevimli çıkıntıdan birinin titreyip durmasını izleyerek geçirdiğim yürek tüpürtülerini saymazsak güzel bir Ankara sabahıydı. Hemen hızlı adımlarla beni AŞTİ’ye ulaştıracak olan belediye otobüsüne koştum. Yaklaşık 1 saatlik Ankara turundan sonra AŞTİ’ye vardım. Ucu ucuna yetişerek Niğde arabasına bindim. Akşam 18,30 dolaylarında evime ulaştım. Kısa ama güzel geçen ziyaretten sonra kar yağışları içinde gece 1 dolaylarında Ankara otobüsüne bindim. (Ankara – Niğde arası kara yoluyla 5 + yarım saat mola, burada tekrar parantez açmak isiyorum 5 saatlik yolculukta yarım saat mola veren zihniyetin…) Neyse sabah 06.30’da Aşti’ye ulaştım hemen bir taksiye atladım. Sağolsun Efor’dan Hakan’ın benim için üşenmeden yazıp yolladığı tarifi taksiciye anlatma zahmetine girmeden taksici şıp diye gideceğimiz yeri anladı. Şimdi bize ODTÜ içi değmişlerdi ancak kaldığımız yer Aysel Sabuncu Yaşam Merkezi, ODTÜ ile Bilkent arasında bi yerlerde, teknoparkın bitiminden baya ileride. Merkezin yeri, ODTÜ ile Bilkent, velev ki bağımsız devletler olsa bu yaşam merkezi yüzünden sınır savaşı çıkarabilecek kadar da stratejik bir tepede, – müstahkem mevzi dediklerinden-. Ama Allah var 5 yıldızlı otel kadar rahat ve lükstü. Sabahın o köründe resepsiyonda tabii bi allahın kulu yok. Ben de önceden Alperen’den öğrendiğim üzere hemen odanın yolunu tuttum, Alperen gözlerinin ovuşturarak açtı kapıyı, hemen girip yattım. Saat: 10 sularında kalktık, ODTÜ merkezin yolunu tuttuk, Alperen’in lise arkadaşları, tabii artık benim de arkadaşlarım, Hüseyin ve Onur’la buluştuk. Kahvaltımızı ve sabah geyiğimizi mütakip söyleşinin yapılacağı kongre merkezine yollandık. Avealı dostlarımızı (Antepli der gibi oldu neyse :) ) gördükten sonra Bilgisayar Mühendisliği’ne kadar gidip İYTEli kardeşim Murat’ı bi gördüm. Kendisi büyümüş, Bilgi İşlem Dairesi’nde asistan olup, bir de güzel odaya sahip olmuş, gurur duydum, sevindim,mutlu oldum. Akabinde yine bir İYTEli sevdalısı kardeşimiz Yiğit’le buluştuk. Hep beraber kongre merkezinin içinde bulunan Updown’a aktık. Yemek falan yedik. Bu arada aynı mekanda Avealı dostlarımız da yemek yediği için bi bizimkilerin bi avealıların masası arasıda mekik dokuyarak kimseyi üzmeden öğle yemeğini atlattık. Saat: 14.30’a geldi, söyleşi zamanı geldi, çattı. Tabii az biraz heyecan olduk, yeni insanlar, iyte’yi ve artık Beyaz Piramit’i temsil ediyorduk. 850 kişilik Kemal Kurdaş Salonu’nda bu tatlı heyecan ve ufaktan başlayan hastalığımızın ateşi ile yerimizi aldık. Salon büyüktü ancak ODTÜ’de katılım ne yazikki azdı, ya ODTÜlüler girişimci ruhları törpülenmiş ya da bizi pek umursamamışlardı. Neyse az ama dikkatli bir topluluk vardı karşımızda. Önce Avea adına Kurumsal İletişim Direktörü Pınar Kaya Hanım, ardından TOG Genel Müdürü Yusuf Bey, Hayatımın Fikri projesinin dünü, bugünü ve yarının, topluma kattıklarını anlattılar. Ardından İYTE’den Evrim, Anadolu Üniversitesinden Şenol söz alarak yarışma ve sonrasındaki deneyimlerini paylaştılar. Sıra bize geldi, bizde özü daha önce hazırladığımız aşağıdaki konuşmayı yaptık.
Biz, iki ortak, İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü Bilgisayar Mühendisliği’nden bu yıl mezun olduk ve 17 Temmuz 2008 günü İstanbul’da düzenlenen AVEA TOG Hayatımın Fikri Proje Yarışması’nda Teknoloji Özel Ödülü aldık. Bu ödül kapsamında AVEA, üniversitemiz yerleşkesi içinde bulunan İzmir Teknoloji Geliştirme Bölgesi’nde yer alan ofisimizin tüm donanımını -açık konuşmak gerekirse rüyamızda bile göremeyeceğimiz güzellikte- hibe etti. Ayrıca kredi almaya hak kazandık. Bu kredi ile şirketimizin kuruluş masraflarını ve ilk aylardaki nakit ihtiyacını karşıladık. Halen hem kendi şirketimizde çalışıyor hem de İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü Bilgisayar Mühendisliği’nde yüksek lisans eğitimimize devam ediyoruz.
Lisans hayatımız boyunca mezuniyet sonrası hangi konumda olacağımızı, nerede, kimler için çalışacağımızı düşündük. Staj sırasında ve profesyonel olarak görev aldığımız şirket ve üniversite bünyesindeki çalışma ortamlarını inceledik. Bizim için en iyisinin ne olacağına karar vermeye çalıştık. Üçüncü yılımızın sonunda stajımızı İYTE Bilgisayar Mühendisliği’nden mezun olup kendi şirketini kuran bir abimizin yanında yaptık. Hayatımızın belki de dönüm noktalarından biri olan bu staj sırasında, insanın kendi işini kurmasının ne olduğunu gördük ve artık ne yapmak isteğimizi anladık: Kendi işini kurmak, kendi kendinin patronu olmak… Aslında işe şanslı başlamıştık, farkında değildik, bizleri devamlı girişimciliğe teşvik eden hocalarımız vardı ve onların sözlerini ancak kararınızı verdiğimizde daha net anlamaya başlamıştık.
Stajın sonunda kendinden emin olarak son sınıfa başladık ve bitirme tezi olarak kesinlikle ticari bir proje seçerek bu proje ile kendi şirketimizi kurmaya karar verdik. Yarışma günü jüri üyesi AVEA CEO Cüneyt Bey’e söylediğimiz gibi “Beş paramız yoktu, ancak mükemmel olduğuna inandığımız bir fikrimiz ve sonsuz bir cesaret, azmimiz ve sabrımız var”dı.
Tezimiz ve yarışma fikrimiz olan “İnternet üzerinden kontör satışı ve hediyesi” işte bu düşünceler arasında filizlendi. Tabii tezimize bir azimle başladığımız halde nasıl başaracağımızı, şirketi kurmak için gerekli finansmanı nasıl sağlayacağımız konusunda bir fikrimiz yoktu.
Sonunda o mutlu ve kutlu günde yarışma duyurusunu gördük, yine bir dönüm noktası yaşamıştık, kendi işimize bir adım daha yaklaştık. Yarışmayı kazanamazsak bile alacağımız eğitim, deneyim, en önemlisi bizim gibi genç adamları birilerinin önemsediğini bilmek paha biçilemezdi…
Yoğun geçen bir eğitim sürecinden sonra yarı finali geçtiğimiz haberinin ardından final günü geldi çattı. Bir dönüm noktasından da öte hayatımızın yön değiştirdiği o gün çok değerli jüri üyelerimize hayallerimizin anlattık, ideallerimizi ve umutlarımızı… Yüzyıllar gibi gelen ödül törenin sonunda yarışmayı kazanarak yaklaşık bir yıl peşinden koştuğumuz arzumuz gerçekleşti.
Yarışma sonrasında başta belirttiğim gibi AVEA, ofis donanımlarımızı tamamladı. Çalışmalarımıza başladık. Şu anda isminden, logosuna, yer kaplamasından bardağına kadar bizim karar verdiğimiz, hayallerimizin peşinden koşabildiğimiz, kendi geleceğimize kendimizin karar verdiği bir işimiz, bir şirketimiz var.
Şu an proje fikrimizin yanında web teknolojileri üzerinde çalışıyoruz. Web içerik yönetim sistemleri, web tabanlı otomasyon sistemler ve çözümleri üretiyoruz.
Umarım, bizlerin, gençlerin önemsendiklerini hissettikleri bu tarz destekler artar, bizden sonra gelecek arkadaşlarımız iş aramak yerine kendi işlerini kurarak istihdama ve ekonomimize katkı koyarlar.
Sorular kısmı geçtikten sonra mekandan ayrıldık, söyleşi öncesi takıldığımız updowna geçtik. Sezgi, Derya ve Şenolla söyleşinin kritiğini yapıp, yorgunluğumuzu bir nebze attıktan sonra Murat ve Işılla biraraya geldik, eski günleri yad ettik. Işıl’dan hayırlı haberler aldık :) Tabii zaman su gibi akıp geçti, akşam döndük müstahkem mevkiideki mekanımıza. Ödevlerimizi yaptık, -çok çalışkan öğrenciyiz ya gezmede bile ödevlerimizi yapıyoruz, sevgili hocalarımıza duyurulur :D – odamıza çekilip uyuduk. Sabah uçak ile İstanbul’a yönderimizle görüşmeye gittik. Biz görüşmeyi iki gibi zannettiğimiz için 12.30 havameydanına indiğimizde bir koşturmacaya giriştik, rekor kırarak tam bir saatle -İstanbul’da Su Forumu varken- maçka’ya varmayı başardık, ancak toplantı 15,30’daymış. Neyse erken gelmekten zarar gelmez. Avea Genel Müdürlük çok güzel bir yerde tam boğaz manzaraları sakin ve çok merkezi bi noktada. Bina yapılışı eski olmasına rağmen çok şık restore edilmiş. -2. kattaki kafeteryaya indik. Girişine hayatımın fikri’ni tanıtıcı yazı ve resimleri görmek tabii duygulandırdı bizi. Çaylarımızı yudumladık, bir şirketteki herkes mi cana yakın olur, sıcak kanlı olur diye diye Müdürlükten çıktık. Ertesi gün gidelim dedik, öğretmenevi bizim için biçilmiş kaftan dedik, en yakın öğretmenevine başımızı vurduk. Paylaşımlı odada kalır mısınız dedik, tamam dedik, eşyalarımızı bıraktık, kuru temizlikçiye kadar gittik, abi her istanbullu gibi sıcak denizlere inip orada yaşama planlarını, devletin vergi konusunda ne kadar bunalttığını, eski istanbul konulu bir uzunca dert yandıktan sonra oradan çıkıp cevahir’e gitmek üzere taksiye bindik. Evet, yine orjinal bir tipi gidip elimizle bulmuştuk. Adam yaklaşık 15 dk süren yolculuğumuz boyunca saniyenin onda biri kadar bile susmadı, ne askerliği ne çocukluğu kaldı. Hayat felsefesini, şehirciliğe ve belediyeciliğe bakış açısından tutun da kadın -erkek ilişkilerine kadar uzunan bir coğrafyada yaklaşımlarını bizimle paylaştı… Cevahir’de gökhanım, beray ve gülçinle hasret giderdikten sonra evimize pardon öğretmenevimize döndük. Içerisi biraz soğuktu açtık klimayı yattık. Sabah iste nedense buz üstünde yatmış gibi kaskatı kalktık, bir de ne görelim, paylaşımlı odamızı paylaştığımız yabancı şahsiyet biz yattıktan sonra gelip klimayı kapatıp yatmış, biz de istanbul ayazından nasibimizi almıştık. Sabah olup kalan işlerimizi de hallettikten sonra uçağın yolunu tuttuk. Anlatmadan geçmeyeyim Havameydanından Maçka – Beşiktaş tarafına en hızlı ulaşım şudur bizce: havaalanı – Şirinevler Metro, şirinevlerde inip metrobüs durağına geçiş, metrobüsler mecidiyeköy, oradan da taksi. Haydi hayırlı traşlar :D